Bu Çocuk 5 aydır neden kayıp/yokedildi?
Askerden geldikten sonra 1 ay kadar ortalıkta gözüken herkesle görüşen ben sonra bir anda yok oldu. Msnde saatlerce muhabbet eden, cep telefonuna kontur yetiştiremeyen, bağlasan evde durmaz misali dışarıda çok vakit geçiren ben; msne girmez kimseyi aramaz hatta arayanların telefonunu bile açmaz evden dışarı çıkmaz biri oldum. Peki ne oldu da bu çocuk Kayboldu/Yok edildi?
Askerden döner dönmez askerlik günlerini hızlıca unutmak için hemen iş aramaya başladım. Zaten bu yaşıma kadar evde hiçbir zaman boş oturduğumu, öğlenlere kadar yattığımı hatırlamıyorum. Askerden geldikten bir hafta sonra kariyer.net, yenibiris.com ve secretcv.com daki özgeçmişlerimi güncelleyerek bilişim sektöründe iş ilanlarına başvurmaya başladım. Sayısız ilana başvurdum(halen de devam ediyorum). Başvuru sayısını söylemeye utandığım için söylemiyorum. Günler, haftalar hatta aylar geçti tık yok. Doğru düzgün hiç kimse geri dönmedi. şartlarım kendilerinin isteklerini sağladığı halde. Tabi arada geri dönenler oldu. Bunlar ancak sinir bozucu şeylerdi:
• ış görüşmesine gidersin, seni işe alma yetkisi olan yaratığın işe alacağı pozisyon hakkında hiç bilgisi yoktur fakat sana mülakat yapar. Bilgisayardan,yazılımdan anlamayan, 2 yıllık özel üniversitede saçma sapan bir bölüm bitirmiş, geçmiş yıllarda sekreter günümüzde “yönetici asistanı” olarak da nitelendirilebilen yaratıklara iş dünyasında “ınsan Kaynakları Sorumlusu” deniyor. Bunlar işte anlamadığı için benim bilgimi ölçecek soru da soramıyorlardı, benim sorduklarıma cevap da veremiyorlardı. Görüşme sonucunda “biz sizi ararız” deyip yolluyordu. Ama zaten benim sinirlerim tavan yapmıştı bu arada.
• ış görüşmesine gidersin, ama verdikleri ilanla pozisyon hiç uyuşmaz. Nasıl mı? Bildiğimiz pazarlamacının unvanı çekici olsun diye kurumsal pazarlama uzmanı/mühendisi unvanıyla, bildiğimiz bireysel emeklilik satıcısını unvanını finansal danışman/analist unvanıyla, depolarda toptancılara fatura kesen adamın unvanını bilgi sistemleri sorumlusu unvanıyla, mağazalardaki satış temsilcisi unvanını ürün müdürü unvanıyla, vb. çok güzel bir şekilde süsleyerek internete ilan veriyorlar, ve ancak gidince gerçekle yüzleşiyorsun.
• Birinde de yine bir firmaya görüşmeye gitmiştim. Benimle görüşecek adam sabah kalkamadığı için benimle başka biri görüştü. Beni programcı olarak alacaklar, fakat görüşmeyi yapan adam sadece msn den anlıyormuş(bunu kendi söyledi) Giydiği kıyafet de kapriydi üzerine kolsuz yazlık tişört giymiş hayattan ve kendilerden beklediklerimi, hedeflerimi öğrenmek istiyordu. Klasik sorular yani. Bilgisayar bilgimi dolayısıyla hiç ölçemedi bile.
• Gidersin iş görüşmesine adamlar sana 1-2 ay deneme süresinden bahsederler. Bu sürede sigorta başlamaz, maaş olayı daha sonra netleşir denir. Bu hataya bir kere düştüm. 50 gün çalıştım ne maaş alabildim ne de sigorta yattı. Daha sonra görüşmeye gittiğim yerlerde de böyle tekliflerde bulunurdu. Ama artık gözüm açılmıştı. Arada geçen diyaloglar neticesinde onları çok sıkıştırıyordum ve sorularıma/taleplerime cevap vermeyi kıvırıyorlardı. Dolayısıyla işi kabul etmiyordum. ıyi ki de kabul etmemişim, o firmanın ilanları sık sık takip ediyordum, ve 50 günde bir aynı ilan tekrar veriliyordu. Güzel fikir deneme süreci 50 gün, daha sonra ya maaşı yatırma ya da şutla gitsin.
Bunun gibi bir sürü olay başımdan geçti. Bir de etrafımda gördüklerim duyduklarım hem moralimi bozmama hem de küplere binemem sebep oluyordu. Okuldayken o basit bilgisayar derslerinden bile zar zor geçen, yazılımdan anlamayan, bilgisayar genel kültürü 0 olan, bildiğimiz Windows uygulama programlarından bile ufak bir hata olduğu zaman çözemeyen, yazılım nedir özellikleri nedir yazılım geliştirmenin süreçleri nelerdir bilmeyenler yani bilgisayarı sadece msn, winamp ve resim bakmaktan ibaret sananlar karşımıza bilişimci olarak çıkmışlardı. Aynı yere başvuruyoruz, çoğu özelliklerimiz aynı, hatta bende birkaç tane daha fazla artı var fakat adamlar benim başvurumu değerlendirmeye bile almayıp görüşmeye çağırmazken diğer vatandaş işe alınıyor. ıki özgeçmişi yan yana koysak ilk okul çocuğu bile anlardı.
Bu iş arama sürecinde, sık sık “gerçekten iş arayan” insanlar gibi iş aramayla ilgili forumlara, platformlara girmeye başladım. Oradaki insanların tecrübelerinden çok şey kazandım. Merak ettiğim bir şey vardı. Netten o kadar başvuru yapıyordum ama neden geri dönülmüyordu. Bu süreçten geçen insanların, işin içinde olan insanların ve yaşadıklarımı değerlendirerek iş arama siteleri hakkında çıkacak gerçek sonuçlar:
• Firmalar internete iş ilanı vermek için yıllık ücret ödüyorlar ve sınırsız ilan verme hakkına sahip oluyorlar. çoğu firma nasılsa beleş diyerekten ihtiyaçları olmadığı halde her zaman ilan veriyorlar. Maksat yeni nesil gençlik tanısın, bizim her zaman eleman alan büyük bir firma sansın, bize başvursunlar biz onları aramayalım, ulaşılamayan olalım. Yani herkes bizi büyük bir firma sansın, bir hedef olarak belirlesinler istiyorlar.
• Bazı firmaların gerçekten elemana ihtiyacı oluyor. Fakat eleman ihtiyacı olur olmaz ilan vermiyorlar. öncelikle kurum içinde ilan veriyorlar ve kurum içinden bir yakının işe alınması onaylanıyor. ışe alınan kişi belli olmasına rağmen formalite icabı ilan veriyorlar, ve görüşmeler yapıyorlar.
• Yenibiris.com un en sevdiğim özelliği başvuru yapmış olduğum firmanın hakkımda yapmış olduğu işlemleri görebilmem. özgeçmişime bakıyorlar mı değerlendirme yapıyorlar mı gibi vs. başvuru yapıyorum haftalar geçiyor bir mesaj geliyor “yapılan değerlendirme sonucunda niteliklerinizin şartlarımızı sağlamadığından…” hemen o yaptığım firmaya başvurumu inceliyorum, hakkımda ne işle yapılmış. Bir de ne göreyim, “özgeçmiş görüntülenme sayısı:0 “ adamlar benim özgeçmişimi bir kere bile okumadan benim uygun olmadığımı görmüşler. ülkemizde çok kaliteli insan kaynakları uzmanı yetişiyor maalesef , ismi görünce anlıyorlar!!! Bu başıma en az 10 defa geldi.
• Kariyerde yazan başarı öyküleri bölümü de uydurmaymış. Zaten 7 yıllık bir sitede o kadar az başarı öyküsü olması çok saçma. Gerçi çevremde hakkıyla iş bulanlar oldu ama sayıları çok az. ıstisnalar…
Günler geçiyor, yüzüme kapanan her kapı moralimi bozuyor fakat hiç yılmıyordum. Başvurulara devam ediyordum, koşturup duruyordum. Bu süreçte evde boş boş oturmuyordum tabi. Bilgisayar çalışıp bir şeyler öğrenip dışarıya küçük çaplı işler yapıyordum. Cafer, kendi firmalarında bana bir görüşme ayarladı. Gerçi simetri yazılıma çok gıcık olurum. çünkü geçen sene 2 defa mülakata gittim işe aldıklarını söylediler. Kaç defa aradıysam patronları telefona çıkmadı ve beni bir daha aramadılar. Webci olarak görüşmeye gittim. Benimle görüşen artiz benden örnek çalışmalarımın adresini istedi. Ben de artize kıcık oldum diye kendi tasarımlarımı değil de dünya çapındaki gerçek grafikerlerin yapmış olduğu çalışmaları gösterdim. Ve beyefendi çalışmaları basit, başarısız buldu. çok ilginç yani!!!
Arada büyük firmalara da görüşmeye gittiğim oldu. Gebzeye istanbula gittim gittim geldim. Sınavlara girdim, mülakatlara girdim. Hep son aşamaya kadar geldim. Fakat hep referans aşamasında takıldım. Referans olarak staj yaptığım, çalıştığım yerleri, beni tanıyanları, hocalarımı yazdım. Ama sonradan öğrendim referansın anlamını. devlet dairelerindeki torpilin özel sektördeki adıdır, torpil kelimesinin akademik lugattaki karşılığı veya bir nevi kibarcasıdır. Kurum içinden “referans” bulmaya çalıştık, ama bulduğumuz adamlar hep kandırdı, aldattı, oyaladı. Bilişim sektöründen yavaş yavaş midem bulanmaya başlamıştı.
Bir gün finansbanktan aradılar. Sınava ve mülakata çağırdılar. Halbuki ben başvurmamıştım. Değişiklik olur gidelim bakalım dedim. Sabah 9da gittim. Kısaca genel yetenek/kültür ve kişilik testi yaptılar ve hayatımda ilk defa gördüğüm insanların eline silah versen birbirini vurabileceği bir ortam olan grup mülakatına attılar. 25 kişiydik, karşıda da 8 tane banka üst düzey yöneticisi. Adaylar iktisat-işletme mezunu üzerine master yapmışlar, banka çalışanları vardı. Herkes takım elbise giymişti. Hem hava sıcaktı hem de takım elbisem yok diye ben çok rahat gitmiştim. Yani anlayacağınız oradaki en ezik kişi bendim. 25 kişiden sadece 1 kişi işe alınacaktı. şansımı 0 gördüğüm için çok rahattım. 10 gün sonra birden telefon çaldı ve bazı belgeler istediler. çok heyecanlandım, sevindim. Ve 2 gün sonra bu aşamadan sonra kimsenin başına gelmemiş bir durum başıma geldi. Bir sabah kalktığımda iş başvurumun olumsuz olduğuna dair gelen maili gördüm. şok oldum. Sonradan öğrendik ki çalışacağım şube müdürü beni tanımıyormuş, beni istemiyormuş yerime bir tanıdığını aldırmak istiyormuş…
elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu
gülünce ışık saçan o gözler yaşla doldu
ağlama,duymaz artık
bir varmış... bir yok oldu…”
iş arama sürecinde aklımda olmayan bankacılığı aklıma soktum. Baktım başarabiliyorum. Banka başvuruları yapmaya başladım. Gerçi çoğu banka sınavı ben askerdeyken yapılmıştı. Akbank ın ilanına başvurdum. Gerçi o kadar umutlu değildim. çünkü her ne kadar çalışanları inkar etse de Akbank torpilin işlediği bir numaralı kuruluş. Zaten böyle olmazsa yaş sınırı 27 iken 28-29 yaşındaki adamlar, askerlik şartı aranırken nisanda askere gidecek adam, ıngilizce şartı aranırken ıngilizce bilmeyen adam işe alınır mı? Saçma sapan bir yazılı sınava girdik. Niye saçma diyorum, bundan önce yapılan 2 sınavla da aynı soruları sormuşlar. Sınava 3. kez girenler tıkır tıkır yaptılar. Neyse aradılar adana bölgeye mülakata çağırdılar. Bana hayırlı olsun dendi. Fakat günler geçti aranmadım. Benim aranmadığım gibi, forumlardan konuştuğumuz kişiler de aranmadı. ışe 1 kişi alınacaktı, o da emekli şube müdürünün oğlu olmuş. 1 ay sonra Akbank beni aradı gişenin arkasında getir götür işleri yapan fotokopi çeken gişe asistanlığı pozisyonunu teklif ettiler. Rezalete bakın ya, ben ıstanbullara kadar gidiyorum uzman yardımcılığı sınavına giriyorum, mülakatlara giriyorum ve beni uygun gördükleri pozisyona bakın…
Sinirlerim ve moralim iyice yıpranıyordu. Hsbc ye başvurmuştum. Cuma günü sınav yapacaklardı, günlerden Perşembe beni sınava çağırmadılar. Ben de genel merkezi aradım, beni niye çağırmadıklarını öğrenmek istediğimi, mümkünse sınava girmek istediğimi söyledim. Talebimi değerlendirip bana döneceklerini söylediler. Ve beni aradılar. şok olmuştum. Beni sınava çağırdılar. Sınava 20 saat vardı. Hemen istanbula gittim. şimdiye kadar girdiğim banka sınavlarından en zoru ve kalitelisiydi. Bunlar ek olarak ıngilizce sınavı yaptılar. 1 hafta sonra aradılar mersin bölgeye mülakata çağırdılar. Sınava 200 kişi girmiş en yüksek puanı alan 10 kişiyi mülakata çağırmışlar. Bölge mülakatına girdim ve aramızdan seçilen 3 kişi istanbula son mülakata gittik. Adaylardan birinin babası akbankta çalıştığı için akbanka müfettiş olarak girmesi an meselesiymiş, zaten yaş ve askerlik problemi vardı o yüzde fazla ilgili değildi. Diğer aday yeni mezun bankacılık ve başvurduğu pozisyon hakkında bilgili biri değildi. En son sıra bana geldi. Sordukları sorulara tıkır tıkır cevap verdim. Hatta cevap verdikçe daha da sıkıştırdılar. Türkiye ekonomisi ve bankaları hakkında sayısal veri içeren sorular bile sordular. ıngilizce konuşturdular bir süre. Diğer adaylarla görüşmeyen sadece benimle görüşen bir yetkiliye de odaya çağırdılar. O da matematik mezunuymuş. Neyse 40 dk süren mülakat sonucunda beni haftaya arayacaklarını söylediler. Ama aranmadım… çünkü ben Mersin kurumsal bankacılık için mülakatlara girdim fakat mersin için kurumsal bölümünü açmayı iptal etmişler… yani bu sefer de başka bir şansızlık yaşadım…
Yukarıda uzunca anlattıkları 7,5 aydır başımdan geçenlerdi…
şimdi “Bu çocuğun Kaybolmasıyla” yukarda yazılanların ne ilişkisi olduğunu soracaksınız. Bu anlatılanları yaşayan çoğu kişinin psikolojisi bozulur, yıpranır yorulur… kafasından binbir tane farklı düşünce geçer. çünkü çok bitkin düşmüştür insan… aşağıda yazdıklarım bu süreçten geçen hiç tanımadığım bir kişinin sözleri:
“buraya kadarmış. artık iyice anladım ki bu işin sonu yok. çırpındıkça batıyorum. görüşmeler başvurular formlar sınavlar bunlar hep hikaye ben nasıl bir hayat yaşıyorum. bir insana bu kadar çok kapı kapanır mı artık psikolojim o kadar bozuldu ki sanki birileri beni engelliyormuş gibi geliyor anlamıyorum bu kadar kötü olmasına anlam veremiyorum. artık görüşmelere bile gitmek istemiyorum. keşke hiç bu dünyaya gelmeseymişim. çünkü denilenin aksine bu dünyada yaşamaya hiç değmiyor. kahrolmaktan bıktım artık. kapıların kapanmasından bıktım artık”
Bütün bu yaşadıklarımdan sonra ayakta kalmak gerçekten çok zor.
“birbiri ardına geliyorsa mutsuzluklar
köşe başlarını tutmuşsa umutsuzluklar
en kalabalık yerlerde büyüyorsa kimsesizliğin
binlerce kahkahaya karışıyorsa göz yaşların
son çiviyi çakıyorsan yorgun sabrına
daha kirpiklerinde can veriyorsa hayallerin
ve dilinin ucundaysa en çılgın küfürler
buz tutmuşsa o sımsıcak bakışlar
sen yangınlar içinde üşüyorsan
böyle bir dünyaya tükürmek”
Bu süreç içinde insanlardan hep kaçtım ve kaçmaya devam ediyorum. Her ne kadar bu konu hakkında çok eleştiri alsam da... ama insanın elinde değil. Yakınlarıma söylediğim gibi dışarı çıktığım zaman her şey sanki üzerime geliyor, konuşulan her söz bana resmen batıyor, boğulacak gibi oluyorum… yaşayıp da içimden geçen fakat cümlelere dökemediğim bir sürü duygu daha…
“ölsem, ölsem, ölsem hemen şimdi
kaçsam,gitsem,kaçsam tam da şimdi
bitiyorum her nefeste
ne halim varsa gördüm
çok koştum, çok yoruldum
ve şimdi ben de düştüm...
sövdüm,sövdüm,sövdüm ben dünyaya”
Bu süreçte önceden de tahmin ettiğim fakat önemsemediğim bazı gerçeklerle tekrar yüzleştim. Gerçekler ve sahtelerle! Yaptığım tüm ayıplara, terbiyesizliklere, terslemelerime rağmen beni arayan, yanımda olmak isteyip de benden kaynaklanan sebeplerden dolayı yanımda olamayanlar ile 3 aydır bir kere bile beni hiçbir şekilde merak etmeyen zamanında sadece beni kullanan “mış” gibi yapan sahteler… Yanımda olanlardan çok özür diliyorum… bu günler biter mi bitmez mi, biterse nasıl biter? Ve kafamda yer alan cevapsız sayısız sorular…
“icimde birseyler can cekisiyor
yenildim sonunda bu son ayaza
bahari beklerken gülüm soluyor
yüregim ardindan düstü yollara
kayboldum zifiri karanliklarda
yoruldum sonunda bitti umudum
vurdum kendimi yanlizliklara
böylesi yikilmaz böyle yanmazdim
vurmasa dünler”