Amsterdam... Huzur Dolu...
2013 ekim ayında ulaşımda yaşanılan aksaklıklar, otelin merkeze oldukça uzak olması, hava şartları ve Amsterdam'a ayrılan sürenin yetersiz olması sebebiyle Benelux turunda Amsterdam'ı hiç gezememiştik, içimde kalmıştı. en merak ettiğim şehir olmasına rağmen resmen görmeden gelmiştik diyebilirim. Seyahatlerimizin ana sponsoru #adios ın süper kampanyasını değerlendirdik ve bayram tatilinde yine yeniden Amsterdam dedik...
Adana-ıstanbul-Amsterdam seyahatimiz diğer seyahatlerimize nazaran çok daha sakin, koşuşturmadan gündüz gözüyle tamamlandı. ılk defa yabancı hava yolları ile uçtuk. KLM oldukça iyiydi. Koltuklar rahat, yemekler güze ve tabiki alkol veriyorlar...
Uçaktan indiğimiz gibi Schipol havalimanı hemen kendini diğer havalimanlarından ayırt ettiriyor. çok daha sakin, düzenli ve temiz. şehir merkezine ulaşım oldukça konforlu ve hızlı. Havaş'a verdiğimiz ücretle konforlu ve süratli bir şekilde Central Station'a ulaştık. Cumartesi gününün de etkisiyle herkes gezme tozma modundaydı. Otel olarak geçmişten edindiğimiz tecrübelere dayanarak Ibis otelini seçtik. Gereksiz gösterişten kaçarak dizayn edilmiş odalarla konforlu, güleryüzlü ve ucuz hizmet veriyorlar. ıstasyondan çıkar çıkmaz offline çalışan Triposo uygulamasını açtım her seyatin ilk anında olduğu gibi uygulama o an için offline çalışmadı. Hemen tripadvisor'a geçiş yaptım. Güzel bir şekilde yol gösteriyor fakat dikkat! Kuşbakışı gösteriyor gibi çünkü okları takip ederken gideceğiniz yer ile aranıza kanallar girebiliyor :)
Amsterdam'a indiğimiz andan itibaren güleryüzlü insanların yarattığı pozitif enerjiyi otel odamız kanala bakıyordu. Kanalın diğer tarafında şirin apartman sakinleri piknik masalarında mangallarını yakıyorlardı, mangal kültürü bizi andırıyordu. Havanın geç kararması ve gezmek istememiz sebebiyle cumartesi hemen gezmeye koyulduk. ılk adresimiz patates kızartması ve Hot Dog oldu. Tablet uygulamalarımız ve Amsterdam'ın küçük bir yerleşim alanı olmasının da etkisiyle aradığımız yerleri hemen bulmaya başladık. Karnımızı doyurmaya giderken meşhur Red Light'tan geçtik. kızlı erkekli, çoluklu çocuklu... çok ama çok kalabalıktı. Detay yazmama gerek yok zaten internette bu bölgeyi anlatan yüzlerce sayfa var. Yorgunluk biramızı içtikten sonra otelimize geri döndük. Her gittiğim yerdeki bira ücreti ile pahalılığı karşılaştırırım. En ucuz bira almanyadaydı, ispanya ve italya idare ederdi. Ama hollanda pahalı maalesef.
Sabah hemen Hope On Hope Off otobüslerinin durağını keşfettik ve hemen bindik. 24 saat boyunca tüm gezilecek yerlerden geçen otobüs ile şehir turu atıyorsunuz. Otobüsün götürdüğü elmas atölyesi tamamen fiyaskoydu. Geri tüm duraklar oldukça iyiydi... Bir tur döndükten sonra ineceğimiz yerleri keşfettik... ıstiklal caddesini andıran Leidseplein ve civarındaki cafe-barlar oldukça iyiydi. Müze tarihi yer gezmeyi sevmem, bilenleriniz vardır... Gezi demek yemek içmek coşmak zıplamak demek benim için. Yine geçen sene içimde kalan Heiniken "deneyim"ini yaşayalım dedik. Giriş ücreti sırf 2 bira içmek için bile verilir. Fotoğraflar, animasyonlar, üretimin tarihi ve macerası, son teknoloji ile donatılmış animasyon ve müzikler, 2 tane taze sıkılmış kıvamında bira. Hemen ardından ünlü I Amsterdam yazısının olduğu parka gittik. ınsanlar güneş görünce kendini sokaklara parklara bahçelere atmış. Süs havuzuna bebesini sokanlar, çimlerde yayılanlar koklaşanlar, mangal yakanlar bisiklet sürüp oyun oynayanlar...
Acıkma vakti yaklaşırken klasik bozulmasın dedik ve Hard Rock Cafe'ye gittik. Burası biraz cıvık gibiydi. müzikler pop çalıyordu. Bu arada her gördüğümüz peynircide peynir tadıyorduk :) ayaklarımın altı su toplasa da otele dönmek istemiyorduk. Vakit kısa gezmeye devam...
Sabaha karşı şiddetli bir şekilde yağmur başlamıştı ve duracak gibi değildi. Moralimiz olduça bozuldu. Elimizde telefon durmadan yahoo ve accuya bakıyorduk. Tam duracak denilen saatte yavaşladı dışarı çıktık yine hızlandı. Herkes normal hayatına devam ediyor turistler çocuk arabalarıyla gezmelerine ara vermiyordu. Ve kahvaltımızı Bagels&Beans de yaptık. Harika ötesi simitimsi birşeyer içine çok güzel şeyler koyuyorlar veya tapas şeklinde little little servis ediyorlar.
Volendam için Central Station'a giderken yağmur coştu. Otobüse bindiğimiz an epey hızlandı. Volendamda da yağmur vardı. Ama yok böyle bir güzellik. şirin evler, deniz kenarında yemyeşil bir ortam. Fish and chips fiyaskoydu. Volendam cennetinden tam ayrıldık güneş açtı. Yola ve gezmelere devam.!
Gitmeden önce plandığım tüm yeme içme faaliyetlerini gerçekleştiriyordum. Fakat lezzetli bir donat yakalayamadım. Gittiğimiz her yerdeki çalışanlar güleryüzlü insanlardı. Sadece pastanede bir gerginliğe şahit oldum sonra önüme gelen menüde gördüm ki gittiğimiz yer Güllüoğluymuş :)
Hope On'un en çok reklamnını yaptığı yerlerden biri Ice bar dı. hadi oraya da gidelim dedik. Bar, sehpalar, bardaklar, dekor tamamı buzdan yapılmıştı ve içeride kalma rekorunu kırdık. Tam yarım saat.
Tüm gezilecek yerleri gezdik, yorulduk, çok eğlendik derken sonuna geldik. Her güzel şey gibi bu gezinin sonu hemen gelmişti.
AMSTERDAM... Boşuna bir daha gelmeyi istememişim. Huzur dolu, mutlu insanlar... Yüksek refah düzeyi... ınternet sıkıntısı hiç çekmezsiniz. Her yerde wifi var. hem de mutlaka şifresiz 1-2 ağ yakalarsınız. Adamlar trende, otobüste, meydanda bile wifi hizmeti sunuyor... Bankaların mesai saatleri ve ortamını hiç anlatmayayım... çok alakasız bir noktaya değinmek istiyorum. Herkes yoğun bir şekilde bisiklet kullanıyor fakat kullandıkları bisikletler bizlerin 90lı yıllarda kullandığımız kadar lüks değil :)
Bir daha gider misin derseniz, vize sıkıntım olmasa yine giderim... Doğa ve teknoloji, huzur mutluluk... Yaşanılacak yer...
Gösterim: 2346